Acıları ile güçlenen,gözlerini silip yine de hayata devam eden Kadın Fatma Ekren’i Kitabının konusu,
Dükkân işleten kadınların deneyimleri ve mücadeleleri oluşturuyor. Yani dükkân işletmecisi kadınların yaşadıklarından hareketle cinsiyetin ve kamusal alanın nasıl dönüştüğünü tartışıyorum. Bunu görebilmek için de cinsiyet, dükkân işletmeciliği ve kentsel kamusal alan arasındaki ilişkilere odaklanıyorum. Böylelikle cinsiyeti, bir ekonomik faaliyet tipi olarak dükkân işletmeciliğini ve semti birlikte anlamlandırıyorum. Kağıthane- Çeliktepe de ekonomik rekabetin esas olarak dükkânlardaki ve semtin çeşitli mekânlarındaki kamusal/özel alanlar üzerinden yapıldığını vurguluyorum. Kitabın genel çerçevesi ise kadınların ev içinden başlayan, giderek dükkâna ve semte doğru genişleyen öyküleri üzerine kurulu. Ama biraz daha özetleyerek söylemek gerekirse kitap, sosyal ve ekonomik yönden çoğu dezavantajlı konumda bulunan esnaf kadınların mücadelelerini (ailedeki kaynak aktarımı konusu ve aile içi ilişkilerin dengelenmesi de içinde olmak üzere) konu ediniyor.
1980 yılında Karadeniz in esrarengiz güzellikleri arasında Kastamonu İline bağlı Gökçeren köyünde 17 Mart 1980 tarihinde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra eğitimine devam etmedi ancak hep hayalinde bir eğitimci olmak fikri vardı.
1994 yılında başlayan yaşam serüveninde ,tekstil işleri var. Tekstil atelyesinde birbirinden farklı işlerde çalıştı. 1997 yılında evlendi. İki erkek çocuk annesinin olmasının ayrı bir yükü olması kendisini asla yıldırmadı. Temizlik işleri başta olmak üzere bir çok işlerde çalıştı.
Türkiye’de kadınların yaşadığı yadsınamaz gerçekleri bir kere daha hatırlatan Fatma Ekren, eşit ve yaşanılabilir bir çevre yaratmak için atılması gereken adımlara dikkat çekerken en temel ihtiyaçlardan biri olan güvenliğin bu toplumda yaşayan kadınlar için hala büyük bir sorun olduğuna vurgu yaparak işte ben de onlardan birisiyim diyor .
İstanbul’da kendi işinin başında ,
Her şey; insanı sevmekle, sevgiyi tamda yüreğinde hissedip doğru sözlerle dile aktarabilmekle başlar. Evdeki çocuğumuz “anne” diye seslenirken; Aslında, bulamadığı bir şeyinin nerede olduğunu sormaz.
KADIN GÜCÜ kadının ta kendisidir aslında ve bu gücünün farkına varması, yol alması için yetecekdir.KADIN GÜCÜ “ben” değil “biz” olabilmektir.
Biz de varız, biz de sizdeniz, biz de çalışıp üretiriz, kadın hakkı değil, insan haklarıdır savunulması gereken denilmelidir.
KADIN GÜCÜ başkalarının güçsüzlüğünden değil; bir olarak, birlik olarak, kadın olarak birleştiğimizde doğar.
Ve biz kadınlar yarınlara daha da umutlu bakıyoruz artık çünkü kadınlar gücünü daha iyi anladı. Artık bir yerlere sadece birileri öyle uygun bulduğu için gelmek istemiyor. Çünkü o yerleri hak ettiğini ve de o görevleri layıkıyla yapacağını biliyor.
Artık saçının uzunluğu, saçının rengi veya ne giydiği konuşulsun istemiyor. Ne yaptığı ile ilgilenilsin istiyor. Evinde, işinde, toplumda yaptıkları ve ürettikleri ile anılmak istiyor.Kadınlar, halkın içine karıştığında herkese çok rahat ulaşabildiğini biliyor.
Evde çocuğuna verdiği şefkati, eşine gösterdiği sevgiyi, büyüklerine sunduğu hürmeti; halkın içindeyken herkese hissettirebiliyor çünkü. Bazen bir söz, bazen bir bakış, bazen bir gülüş, bazen de omuza küçük bir dokunuş..
Artık seçim zamanında broşür dağıtmak değil, o broşürlerde varolmayı ve varolan kadınları görmek istiyor.
Günümüz politikaları ile hortlayan yobazlık; kadına her tür baskıyı, her tür eziyeti, her tür şiddeti, ve kadını kendi malıymış gibi görüp onu eve kapamayı “hakmış” gibi görüyor.
İktidardakiler kadına; sen şunu giy, şöyle konuş, şurada şu şekilde çalış, aman ha evden çıkma, okula gitme ama illa gideceksen de şu okula git, şununla evlen, en az 3 çocuk doğur ama şu şekilde doğur demeyi “hakmış” gibi görüyor..
O kadın susuyor,İçi konuşuyor, gözleri konuşuyor, kalbi konuşuyor ama dili susuyor.Önce baba, sonra erkek kardeş, sonra koca dediler çünkü ona.
Ve o susuyor..
Oysa kadın umut demektir. Kadınlar; dünü yapan, bugünü yaşatan, yarını var eden nefes demektir. İnsanlığın aldığı her nefeste o umut, kan olup can vermeye de devam edecektir.
“Hak” olarak görülen davranışlara boyun eğen değil; haklarının farkına varan, birleşip çoğalmasını bilen ve suskun yüreklere de umut olan kadınlar daha güçlü olacaktır.
Ve o güçlü kadınlar; güçlü özgür çocuklar yetiştirecek, o özgür çocuklar da yarınlarımızı daha aydınlık yapacaktır.