hamamda gizlice buluşup..
-
-
Sanat Güneşi Zeki Müren’in yaşadığı aşklar, hayranları doğrultusundan son derece merak ediliyor. Peki Zeki Müren’in uğruna şarkılarının aşkı kim? Sizler amacıyla derledik. Detaylar haberimizde. Özel yaşamı ile alakalı çok bilgi bulunmayan Usta sanatçı Zeki Müren’in “uhrevi” aşkını Radi Dikici, “Zeki Müren” adlı kısaca anlatmış. Genç bir subay olan Kürşat Bey’in Zeki Müren hayranlığı ve ikilinin yaşadığı aşk kitabında anlatılıyor. Adı da vazife yaptığı şahıslarla hanımlarıyla gerçekleştirdikleri kaçamaklar nedeniyle çapkına çıktı. Ama o çok alakalıydi. Asla bu hususta ilgi çekici bir yanlışlık yapmamıştı. Aksi durumda mesleğinden olabileceği….Devamını izlemek suretiyle gorele doku65nun…..
-
-
Bir zaafı daha vardı Zeki Müren’in sesine âşıktı. Zeki Müren’in sesine âşık bulunduğu amacıyla, Zeki Müren’le tanışmak onda bir saplantı olmuştu. Bunun amacıyla her şeyi yapmaya razıdır. Ama Zeki Müren’e ulaşmanın olası olmadığını da anlamıştır. Vazgeçmez, araştırır. Sonunda bir arkadaşu ona Zeki Müren’in her akşam Cihangir Saunası’na gittiğini söyler. Hafta sonucunda İstanbul’a gelince saat 17.00 sularında saunaya gider. Ortam aslında farklıdır. İstanbul’un kalburüstü insanları saunadadır. Ama aralarında Zeki Müren yoktur. Bir saat kadar oyalanır. Onu göremeyince tam giyinmiş çıkarken Zeki Müren çıkagelir. O da gene soyunarak Zeki Müren’in yanına gider. Kendisini tanıtır. Sırf onunla tanışmak amacıyla saunaya yaklaştığını söyler. Ama Zeki Müren onu görür görmez o kadar beğenir ki, oracıkta âşık olur. Fakat bu tür bir şey Kürşat Bey’in aklının köşesinden geçmediği amacıyla, o çok sevdiği sanatçıyla bir araya geldiği amacıyla mutlu olur. Ertesi gün amacıyla gene sözleşirler. Zeki Bey, Kürşat Bey’in de kendine âşık bulunduğuna çok emindir. Bu amaçla ilk defa kuralını bozup onu eve çağrı eder. Aralarında o sıralar rastgele bir temas yoktur. Farklı hisler bulunmaktadır ama birbirlerine henüz platonik anlamda bağlı gibilerdir. Bu aşkın en büyük şahitlerinden Berrin Hanım da şu şekilde anlatıyor: “Bu çok büyük bir aşktı. O Kürşat Bey’i, Kürşat Bey de onu sevdi. Temelde ve başlangıçta platonikti. Geceleri gazinodan çıkınca yağmur balçık demiyorlardı. İki sevgili gibi sabahlara kadar dolaşıp geç saatte eve geliyorlardı.” Kürşat Bey o hafta gelememişse, Zeki Bey çıldıracak gibi oluyordu. Gece yarısı arabaya binip yola çıkıyor, Kürşat Bey’in birliğinin bulunduğu kasabaya gidiyorduk. Kaç kez o bölgeye gittik hatırlamıyorum. Sonunda ben orada bir ev kiraladım. Ama evi kiralamak bir bozukluğu da yanında getirmişti: Zeki Bey’in görüldüğünde tanınmaması olası değildi. Peki, eve nasıl girecekti? Sonunda çözümü gene kendisi buldu. Siyah bayan çarşafı aldık. Evde ilk defa çarşafı giyip bilhassa kırıtarak yürüyerek, ‘Ayol benden daha iyi bayan mı olur,’ deyince gülmekten yerlere yattık. O, çarşafı giyip arabanın arka kısmına geçiyordu. Kasabaya giriş amacıyla tenha saatleri seçiyorduk ve Zeki Bey’i arka koltuğa yatırıp üstünü örtüyorduk. Sonra Kürşat Bey geliyordu. İşin ilginç tarafı, hafta sonucunda Kürşat Bey İstanbul’a gelecekse Zeki Bey resmen deliriyordu Her dakika saatine bakıyor, ‘Bak hâlâ gelmedi, acaba başına bir şey mi geldi, acaba yaşamında bir bayan var da beni mi kandırıyor,’ diye evde dört dönüyordu. O seneler benim amacıyla de zor geçti. Birçok şeyi yönetim etmekten çok yoruluyordum. Cumartesi günleri kâbustu. Çünkü söz verilen durumda Kürşat Bey gelmezse onu sahneye çıkarmak bayağı zor oluyordu. Tabii çıkardı. Ama çıkana kadar anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirirdi. Konunun bir de Zeki Müren’in kendi ağzından yorumu var. Zeki Müren’in Gazeteci Mete Akyol ile 1987 senesinde yaptığı söyleşiden birtakım kesitler var: ‘Peki, sizce kara sevda nedir Zeki Bey? Hani sırılsıklam tabir edilir ya… Hiç bu türsine âşık oldunuz mu? Sırılsıklam?’ ‘Ben sekiz sene, 1962’den 1970’e kadar, büyük bir sarhoşluk içersinde bir aşk yaşadım. Tanrı bana bir daha öyle aşk nasip etmesin. Çünkü bu kalbim dayanamaz aşkın öylesine. O günlere dönüyorum, düşünüyorum da… O nasıl bir çileymiş. Acılı bir yemek gibi. Yemeğin acılısını bilmiyorum ama aşkın acısını tattım, aşkın acısını çok iyi biliyorum. Düşünemiyorum, hayatta öylesine bir aşka ikinci kez katlanabileceğimi. Onun amacıyla, âşık olmak amacıyla değil, olmamak amacıyla Tanrı’ya yalvarıyorum. Çünkü aşkın yaşı yok. Hem sonra insan çiçeği de sevmeli, güzel renkli kelebeği de sevmeli, güzel kanaryayı da sevmeli, güzel bir denizi de güneşli bir günü de sevmeli, belki yağmurlu bir günde de yaratan zenginliği sevmeli.Yani Yunus Emre’nin felsefesine tapıyorum. Bu arada Mete Akyol’a gazetenin yöneticileri doğrultusundan “cinsel kimlikle” alakalı sorular sorması konusu ile alakalı da baskı yapılmış. Mete Bey, Zeki Müren’in karşısında utanıp sıkılınca da malum soruyu Müren kendisi şu şekilde yanıtlamış: “Aslında dört duvar arasında kalan ve topluma, insanlığa zarar getirmeyen insan bilhassari, menfi olarak eleştireceği yerde özel yaşama saygı duyulup, normal olarak kabul edilmelidir… Dört duvar arasında kalan bilhassar ki şunlar Tanrı’nın çizdiği kader ve yaratıcılıkla alakalıdir, bireyin yalnız ve yalnız kendisini ilgilendirir.’ Kürşat Bey o kadar onurluydu ki, Zeki Bey’den en ufak bir armağan dahi almadı. Hatta bir seferinde Zeki Bey onun amacıyla iki grup elbise diktirdiğinde aralarında resmen kavga oldu. Sen nasıl benim iznim olmadan bu tür bir şey yaparsın. Asla kabul etmem,’ diye bağırıyordu. O elbiseleri katiyen giymedi. Kürşat Bey ve Zeki Müren, aşk temasleri bittikten sonra arkadaş olarak görüşmeye devam etmişler fakat titiz detaylar hiçbir vakit bitmemiş… Kürşat Bey’in, işi uygun bulunduğu vakit, Zeki Bey’in her konserine gelip, kendine göstermeden onu izlediğini biliyorum. Zeki Bey’i sözünü sakınmadan kritik edebilen tek kişiydi. Zeki Bey ona daima büyük saygı gösterdi. Hatta ondan çekinirdi. Çok kere arkadaş olarak ziyaret ettiği benim bulunduğum dönemlerde, gelmeden evvelce haber verirdi. Zeki Bey o sırada yaşamında bir başka biri varsa ki daima vardı, Kürşat Bey duymasın diye telefonların fişlerini çektirirdi. Olur olmaz bir saatte şunlardan biri telefon ederse Kürşat Bey evvelceden bulunduğu gibi telefonu açar, ‘Kimsin sen?’ diye sorabilirdi. Bu yüzden o geldiği vakit telefonlar çalışmazdı. Kürşat Bey bizim yaşamımızda her türlü ayrıcalığa sahipti. Zeki Müren öldüğünde kasasında hiçbir şey çıkmamış. Sadece Kürşat Bey’e yazdığı aşk mektupları. Kürşat Bey, ne olur ne olmaz diye, Zeki Bey yaşarken ona yazdığı bütün mektupları iade etmişti. Zeki Müren 24 Eylül 1996 Salı günü vefat etmiştir. Gömülmeden bir gece evvelce Bursa morgunda bir ziyaretçisi bulunmaktadır. Kürşat Bey ve oğlu. Kürşat Bey, aynı meslekte çalışan hostes bir arkadaşuyla evlenmiş ve ondan bir oğlu olmuştur. Uzun uzun sevgili arkadaşuna bakar. Gözyaşını oğluna belli etmemeye çalışır. Alnından öperek ona veda eder.