Ana Sayfa
Foto Galeri
26.05.2025
Köy evinde aklım başıma geldi
-
- Yıllarca eşime baktım, ama iki sene evvelce onu kaybettim. Yalnız kalmak istemediğim amacıyla kızımın yanına yerleştim, tabi bunu kızımda damismimda çok istedi. Para sıkıntım yok, gezmeyi de harcamayı da severim, sevinçli bir kadınım ben, sohbet etmeyi gülmeyi severim. Kızımda tam aksine durgun biridir, pek sevmezdi, vakitki tv dizileri izleyip yemek ve ev işleri gerçeklştirmeyi severdi. Damadimla bu husus hiç anlaşamazlardı, zira oda benim gibi, gezmeyi eğlenmeyi mutlu olmayı seven bir erkekti. Biz sohbet eder iken biraz çok gülersek kızım bize reaksiyon gösterirdi kızardı başım ağrıyor biraz susun derdi. Damismim bir gun yanıma geldi Perihan anne neşe dolu bir insansın seninle gülmek bahsetmek bana çok iyi geliyor dedi, biraz utandım ama sevindim de tabi. Teşekkür ettim kendisine. Sonra bana aramızda kalacağına söz verirsen sana bir sey diyeceğim dedi, ne demek tabiki aramızda kalır soyle dedim. ” Burada ne hususşsak ne yapsak leyla bize kızıyor, ben bu aralar işten güçten çok sıkıldım bikacgun izin aldım kafamı dinlemeye köydeki eve gideceğim istersen sende benimle gel dedi ” gelirim ama Sevdaya ne diyeceğiz dedim, evvelce ben giderim sende bikac gun arkadaşında kalacagini söylersin gelirsin köydeki eve dedi, bu plan aklıma yatmisti ama arada ben ne yapıyorum bu tür diyede kendimi sorguluyordum, ama bir an düşünmeden tamam demiş bulundum. Planımızı uyguladık 1 gün sonra damadim gitti bende bikac saat sonra, arkadaşıma gidiyorum belki bir gün belki bir kaç gün gelmeyebilirim kızım beni bekleme dedim sonrada evden çıktım. Hemen bir taksiye bindim köyün dışındaki eve gittim…
- Yıllarca eşime baktım, ama iki sene evvelce onu kaybettim. Yalnız kalmak istemediğim amacıyla kızımın yanına yerleştim, tabi bunu kızımda damismimda çok istedi. Para sıkıntım yok, gezmeyi de harcamayı da severim, sevinçli bir kadınım ben, sohbet etmeyi gülmeyi severim. Kızımda tam aksine durgun biridir, pek sevmezdi, vakitki tv dizileri izleyip yemek ve ev işleri gerçeklştirmeyi severd. Damadimla bu husus hiç anlaşamazlardı, zira oda benim gibi, gezmeyi eğlenmeyi mutlu olmayı seven bir erkekti. Biz sohbet eder iken biraz çok gülersek kızım bize reaksiyon gösterirdi kızardı başım ağrıyor biraz susun derdi. Damismim bir gun yanıma geldi Perihan anne neşe dolu bir insansın seninle gülmek bahsetmek bana çok iyi geliyor dedi, biraz utandım ama sevindim de tabi. Teşekkür ettim kendisine. Sonra bana aramızda kalacağına söz verirsen sana bir sey diyeceğim dedi, ne demek tabiki aramızda kalır soyle dedim. ” Burada ne hususşsak ne yapsak leyla bize kızıyor, ben bu aralar işten güçten çok sıkıldım bikacgun izin aldım kafamı dinlemeye köydeki eve gideceğim istersen sende benimle gel dedi ” gelirim ama leyla’ya ne diyeceğiz dedim, evvelce ben giderim sende bikac gun arkadaşında kalacagini söylersin gelirsin köydeki eve dedi, bu plan aklıma yatmisti ama arada ben neyapıyorum bu tür diyede kendimi sorguluyordum, ama bir an düşünmeden tamam demiş bulundum. Planımızı uyguladık 1 gün sonra damadim gitti bende bikac saat sonra arkadaşıma gidiyorum belki birgün belki birkaçgün gelmeyebilirim kızım beni bekleme dedim sonrada evden çıktım. Hemen bir taksiye bindim köyün dışındaki eve gittim Köyün dışındaki o eski ev, senelerdır ayağımı basmadığım bir yerdi. Ahmet’le—damismimla—telefonla hususştuğumuz gibi tanım ettiği noktada indik taksiden. Gün yavaş yavaş batıyordu, sema turuncu ve morun en güzel tonlarına bürünmüştü. Baharın son vakitlarıydı, kuş sesleriyle karışan hafif bir yel çevresi okşuyordu. İçimde garip bir heyecan vardı. Suçluluk değil bu, daha çok bilinmeze yürüyen bir bayanın ismim ismim kaderine geldiğini hissedişi… Ahmet kapıyı açtı, elinde bir çaydanlık vardı. “Tam saatinde geldin, yeni demledim,” dedi. Gülümsedim, seneler sonra ilk defa birisi bana bu tür sıcak bir hoş geldin demiş gibiydi. Evin içi yalın ama özenliydi. Girişte ufak bir soba, köşede tahta bir kitaplık ve duvarda eski bir tablo vardı. Ev sessizdi ama içimi tırmalayan o sessizlik değil, huzurlu bir dinginlik vardı havada. Ahmet bana bir bardak çay uzattı, sonra karşıma oturdu. “Biliyor musun Perihan anne, bu evi senelerdır kimseye göstermedim. Hatta fazlası kimse burayı unuttu bile. Ama bana çok şey kattı burası.” İçimden bir ses bu sözlerin devamında esrarengiz bir öykü bulunduğunu söylüyordu. “Ne gibi?” diye sordum. Ahmet sustu bir vakit. Sonra kalktı, kitaplığın arkasından ufak bir sandık çıkardı. Paslı bir kilidi vardı ama açılması kolaydı. İçinden sararmış bir defter, birkaç kara beyaz fotoğraf ve eski bir kolye çıkardı. “Bu ev, dedemden kaldı. Ama dedemle alakalı bahsedilen bir öykü var ki, aile içersinde hep fısıltıyla hususşulurdu. Sadece deftere yazdığı notlarda izleri kalmış… O defteri kimseye göstermedim. Ama seninle paylaşmak istiyorum. Çünkü sen… bana hiç yargılamadan bakıyorsun.” Defteri elime aldım. İlk sayfasında tarih: 25 Mayıs 1956. Sayfalar arasında dolaşırken, satır aralarında bir dramın, bir aşkın ya da bir suçun izleri var gibiydi ama tam olarak ne bulunduğunu çıkaramıyordum. Bir yerde şu şekilde yazıyordu: “O gün ormana doğru yürüdüm. Kalbim kaburgalarımı parçalayacak gibiydi. Gözlerimi kapattığımda onun sesi kulaklarımdaydı. Ne vakit döner bilmiyorum ama bekleyeceğim. Gerekirse ölene dek.” Ahmet gözlerimin amacıylae bakarak, “Bu şahıs dedemin gençlik aşkıymış, ama kim bulunduğu bilinmiyor. Sadece ‘O’ demiş hep. Ne olmuş bilmiyoruz ama dedem senelerce buradan hiç ayrılmamış,” dedi. O gece uyuyamismim. Eski evin gıcırtıları, yelın camlara dokunuşu, defterdeki satırlar… Hepsi beynimde dönüp duruyordu. İçimden bir ses bu öyküyi çözmem gerekliliğini söylüyordu. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Ahmet işlerini halletmek amacıyla kasabaya gitti. Ben evde kaldım. Sessizlik içersinde defteri yine elime aldım. Arka sayfalardan biri hafifçe kabarıktı. Sayfayı dikkatlice incelediğimde, amacıylae dikilmiş ufak bir zarf buldum. Titreyen ellerimle açtım. İçinde kısa bir not vardı: “Ormanın kuzey yamacındaki taşın altında gerçek saklı. Ama bulduğunda, geri dönüşü olmayabilir.” Bir anda kalbim süratle atmaya başladı. Ne demekti bu? Ne vardı o taşın altında? Geri dönüşü olmayan neydi? Kendimi dışarı attım. Ormanın yolunu biliyordum. Yıllar evvelce Ahmet’le buraya kısa bir yürüyüş yapmıştık. Kuzey yamacına doğru yürümeye başlismim. Ağaçlar sıklaştıkça gölgeler de koyulaşıyordu. Yolu nerdeyse unutmuştum ama içimdeki merak beni sürüklüyordu. Sonunda büyükçe bir taş gördüm. Etrafı yosun kaplıydı. Gücümü toplayıp taşı hafifçe yerinden oynattım. Altında paslanmış bir kutu duruyordu. Kutuyu açtığımda içersinden çıkan tek şey, üstünde eski bir mühür tespit edilen zarf oldu. Zarfı açmismim. Elimde tutup ormanın ortasında uzun vakit bekledim. Çünkü ne bulacağımı bilmeden yola çıkmıştım ama şimdi elimde bir yaşamı değiştirecek bir şey tutuyordum, hissediyordum. Ahmet eve döndüğünde elimde zarfla kapıda bekliyordum. “Buldum,” dedim. Gözleri büyüdü. “Ne yapacaksın?” “Beraber açalım,” dedim. O gece eski sobanın başında, iki fincan kahve ve açılmayı bekleyen bir sırla baş başaydık…