LONDON WEATHER
Ana Sayfa Yazarlar 23.05.2020 1182 Görüntüleme
ESKİ VE ESKİMEYEN BAYRAMLAR…

ESKİ VE ESKİMEYEN BAYRAMLAR…

-

Bugün bayramı bayram gibi yaşayamayacağımız bir sürecin içerisindeyiz. Mesafelerimizi koruyarak geçireceğimiz güne başladık. Salgın nedeniyle eş, dost ve akrabalarımızla aramızdaki mesafeleri koruyarak, uzak durarak geçireceğimiz bir bayram kutluyoruz. Fakat ne eski bayramlarımız nede eski bayramların tadı vardı yıllardır içimizde. Çocukluk yıllarımızda bir şekerin verdiği mutluluk veya küçük bir bayram harçlığının verdiği sevinci şimdilerde lüks araçlarımız ve evlerimiz vermiyor. Metalaştırdığımız dünyamızda kalabalıklar içerisinde yalnızlığımızı yaşamaya, kendi kendimizle kavga içerisinde bir yarış atı gibi yaşam hipodromunda sonuca doğru amaçsızca koşmaya devam ediyoruz. Üstelik şu an elde ettiğimiz kazançlar ve makamlar çocukluğumuzda büyüklerimizin ellerini öptüğümüzde verdikleri şeker veya harçlık kadar da mutlu etmiyor bizi. Neden biliyor musunuz? O günkü saf duyguları bugünkü metalaştırılmış hayatımız vermiyor da ondan. Hiç kuşkusuzki duygularımızın arkasında değerler, değerlerimizin arkasında da inançlarımız var. Bugünse robatlaşmış ruhlarımızın yoksunluğu içerisinde o değerler, inançlar ve duygular yok olmuş durumda. Arkadaşlıklar, akrabalık bağları, hatta eş seçimi bile çıkarlar bağlamında yürütülmeye başladı. İnsanoğlu yaratılış gereği ruhunda taşıyamadığı bu bencil duyguların ağırlığında kaybolduğu içinde kazanımları mutluluk ve huzur vermiyor maalesef.

Eskiden bayramın geldiğini bayramdan bir gün önce, bayram arefesinde hissederdik. Mahallede komşular biraraya gelir, bayram çöreği veya baklava yaparlardı. Evler temizlenir. Sokaklardaki otlar belediye işçileri tarafından özenle sökülür, çöpler süpürülürdü. Sadece insanlar değil, sokaklarda, evlerde bayrama hazırlanırdı. Yeni alınan ayakkabılarımız veya en yeni kıyafetimiz sabaha kadar yatağımızın başucunda durur, uykuya daldığımızda rüyalarımızı süslerdi. Ertesi gün toplayacağımız harçlıkların heyecanı ile uykuya dalardık. Sabah aile büyükleri ile birlikte bayram namazına gider, cami çıkışında elini öptüğümüz büyüklerimzin elini cebine atmasıyla birlikte içimizi büyük bir heyecan kaplardı. Bir tomar para çıkartıp en küçüğünü harçlık olarak verdiğinde her ne kadar hayal kırıklığına uğrasakta koşturarak evlerimize gider ilk önce aile büyükleriyle bayramlaşırdık. Bayram günü sadece çocuklar değil, mahallelerde evlerin kıyılarında, köşelerinde yaşayan hayvanlarda itinayla beslenir, onlarda bayram yaparlardı. Hiç kimse devletin bayram tatilini kaç gün uzattığını merak etmez veya bayramı aileden uzak bir yerde tatile gitmek için fırsat olarak algılamaz, genellikle aile reisleri evde küçüklerin gelip ellerini öpmesini beklerdi. Tüm aile bireyleri bir araya gelerek eller öpülmeye başlar, samimi sarılmalar eşliğinde bayramın ruhu iliklerimize kadar işlerdi. Büyüklerle bayramlaşma bitince komşuların kapılarını çalar, şeker yerine çikolata ikram eden komşular öncelikle tercih ederdik. Kurban bayramına denk gelmişsek mutlaka yanan mangallardan bir parça et elimize tutuşturulurdu. Akıllı telefonlar olamadığı için çocuklar evin bir köşesinde oturmak yerine mahallede bir araya gelip çeşitli oyunlar oynar, mahalleye renk gelirdi. Bayramda topladığımız harçlıklarla mahalle bakkallarından satın aldığımız çatapatlar, kız kaçıranlar yada mantar tabancaları bizim için bayramın başlıca kazanımıydı. Mahallemizde bulunan bakkalda büyüklerimizden aldığımız harçlıkların harcanmasıyla bayram yapardı. Her şeyden biraz vardı. Ama kanaat vardı, huzur vardı. En önemlisi de paylaşım vardı. Değerlerimizi, duygularımızı ve inanışlarımızı metalaştırarak kaybettik ruhlarımızı. Ve derin derin iç çekip “Nerede o eski bayramlar? deyip duruyoruz her bayram…

Maalesef kaybettiğimiz bu değerlerin yerini soğuk ve samimi olmayan dijital mesajlar, uzaktan uzağa samimiyetsiz kutlamalar aldı. Belki bu bayram eski duygularımızı tam manasıyla hayat buldurabileceğimiz bir bayram olamayacak. Çünkü istsekte buna malum içinde bulunduğumuz salgın engel olacak. Hiç değilse dijitalleşen dünyanın olanaklarını bu defa bizleri sevdiklerimizden uzaklaştıran bir araç olarak değil, bizleri birbirimize yakınlaştıran araçlar olarak kullanalım. Sevdiklerimize klasik, “kopyala, yapıştır” mesajlar göndermek yerine, ya arayıp seslerini duyarak bayramlarını kutlayalım yada yazdığımız mesajların satır aralarına duygularımızla dokunalım. Ruhlarımızı ve duygularımızı canlı tutalım. “On dördünde ölmüş yetmişinde gömülmüş çok insan var” diyor Doğan Cüceloğlu. Sizde on dördünde ölmüş yetmişinde gömülmüş insanlardan mı olmak istiyorsunuz? Yoksa yetmişine kadar yaşamak, yaşama katkı sağlamak mı istiyorsunuz? Yaşamak ve yaşama katkı sağlamak istiyorsanız içinizdeki çocuğu öldürmeden yaşamaya, çocukluğunuzda yaşdığınız bayram ruhunu çocuklarınıza aktarmaya devam edin.

Değerlerin kaybolmadığı, maddi değil menevi duyguların hakim olduğu, daha çok paylaşım yapabildiğimiz bayramlar kutlamak dileğiyle, bayramınız kutlu olsun.

Sağlıcakla ve huzurla kalın…

Yazar Hakkında

Adı Soyadı:

Mesleği: Yrd. Doç. Dr.


Tema Tasarım |