LONDON WEATHER
Ana Sayfa Yazarlar 2.06.2020 2534 Görüntüleme
Gitmek

Gitmek

-

Koronavirüs hayatımızda önceliklerimizi değiştirmeye devam ederken, son zamanlarda ‘‘Ülkeyi nasıl terk edebilirim?’’ ‘‘Yurt dışına nasıl gidebilirim?’’ üzerine mesajlar aldım. Benim hikayemi merak edenler de oluyor. ‘‘Nasıl başardın?’’ diyorlar. Gladwell’in Outliers kitabında nasıl başardığımı doğrulayan o kadar çok örnek var ki… Hem de sadece tek bir kaynaktan gelen örnekler değil bunlar… Değişik araştırmacılar hep aynı sonuca varıyor: Tutkunun peşinden gideceksin.

İnsan zorlanmadığı anlarda konfor alanının içindedir ve burada gelişim olmaz. Zorlandığı anlarda ise konfor alanını terk eder ve gelişim, konfor alanının hemen dışında başlar. Yani zorlanmıyorsanız gelişmiyorsunuzdur. Karşılaşacağınız ilk zorlukta konfor alanına geri kaçarsanız sorumluluklarınız yerine keyfinizi tercih etmiş olursunuz ve bu kaçış üzgünüm ki uzun vadede size çok daha büyük acılar yaşatır. Çünkü geri dönüşlerin bedeli her zaman ağır olur. Bedel ödemek yerine yaşam mücadelesine devam ediyorum ve okyanuslar ötesindeki Kanada’da yüreğinizi yüreğimde hissediyorum.

Can Yücel’in Gitmek şiiri olarak bilinen; ancak Pakize Suda’ya ait olan yazı 10.04.2002 tarihinde Hürriyet gazetesinde ve Ocak 2003’te basımı yapılan Ağız Tadıyla Sevişemedik kitabında ‘‘Gitmek’’ başlığıyla yayımlanmıştır.

Bu günlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara…

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey…
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle “yanına almak istediği üç şey” falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız “kalk gidelim”,
öbür yanımız “otur” diyor.

“Otur” diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira…
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu…
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz…
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler…
Bir çocuk daha doğurmalar…
Borçlara girmeler…
İşi büyütmeler…
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

Misal ben…
Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki…
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

“Sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek…
Bütçe, zaman, keyif… Denk olsa.
Gün içinde mesela…
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma…
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun… İstemek de güzel.

Yazar Hakkında

Adı Soyadı:

Mesleği: İletişim Uzmanı


İlginizi çekebilir

Hayat öpücüğü…

Hayat öpücüğü…

Tema Tasarım |