HER DEM SANKİ “AB-I HAYATTIR” ŞİİR…
Bizim 78 kuşağının ve ilk gençlik hareketlerinin başladığı efsaneleşmiş 68 kuşağının, örtüşen önemli özelliklerinden biri de şiirdi.
Biraz düşününce anımsanacaktır, derneklerde, yürüyüşlerde, meydanlarda, forumlarda, kısaca düşünsel yapımızın biçimlendiği neredeyse her ortamımızda, şiir vardı.
Üniversitede öğrencilik yıllarımızda öğrenci ve bekâr evlerinde arkadaşlarla bildiri yazarken, yurtlarda, çalışma salonlarında, fakülte ve bölüm kantinlerinde fikir tartışmaları yaparken, aslında hem kavgamızda hem de sevdamızda şiirler vardı.
“Neden acaba şiir bu denli etkindi ki yaşantılarımızda” diye düşünüp kendi kendime sorguladığımda zaman zaman, sanki da bu soru “neden nefes alıyoruz” gibi bir soruya dönüşüyor ve şiirsiz olmaz noktasına ulaşıyorum.
Şiirsiz yaşanmaz ki.
Yaşanmamalı…
Kişinin kendini bir avuç sözcükle, olmadık imgelerle ve metaforun gücüyle anlatabildiği, en zengin ifade biçimlerinden değil midir şiir?
“Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça…
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni…”
Bu şiiri tanımayan, bilmeyen var mıdır? Kaç kişi Ahmed Arif’in şiiri demedi ve kaç kişi okumadı bu dizeleri, sevdadan ve mücadeleden geçerken?
Okullarda sanat eğitiminin önemine vurgu yapmaya çalışıp, hemen her eğitim yazımda yaratıcılıktan, eleştirel düşünmenin gerekliliğinden söz ederken, kuşkusuz bilginin yanında deneyimlerden de hareket ediyorum.
Çünkü bilgileri düzenleyip sıralayan da deneyimsel zenginliklerimizdir.
Okullarımızda, sanat eğitimi dersi üst başlığı ile şiir dersleri olsa, çocuklarımız ne kazanır diye düşünsek mesela…
İlkokuldan itibaren şiirle şekillense gencecik beyinler, kazanımlarımız neler olurdu?
Benim aklıma ilk gelenler şunlar:
-Eğretileme yaparak (=sanatlı benzetme) imgeli yazabilme;
-Kullandığı dile yazılı ve sözlü hakim olabilme;
-Kendini ifade ederken sanattan yararlanabilme;
-Daha anlamlı ve daha kaliteli iletişim yolları tercih etme;
-Ne istediğini bilme ve karşısındaki kişi veya ürünle empati kurabilme;
-Cesur ve ölçülü olarak sözlü ifade becerisi edinme;
-Kitle karşısında sözel veya yazılı, nasıl ve ne yönde hareket edebileceğini kavrama gücü oluşturabilme…
Görüyoruz ki elbette sanatın her alanında, ama şiir gibi derin, tanıdıkça kalbinize yerleşen böylesi bir alanda var olmak, sandığımızdan daha önemli.
“Hocam, matematik bitti de şiir mi kaldı?” demeden önce, dilin ve şiirin, hatta yaşamın her alanının zaten matematiksel devinim süreçleri olduğunun da ayrımına varmak gereklidir kanımca.
Nasıl ki Anadil birçok şeyi kapsarken, Hayat Bilgisi de gerçekten hayatla bağlantılı olmalıysa; şiir de, çocuklarımızın, gençlerimizin kendilerini tanıma süreçlerinde merak ettikleri şeyleri ararken keşfettikleri, bulunca daha da derinden aradıkları bir vaha olarak değerlendirilmelidir.
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yârin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için…”
(Nazım Hikmet).
57 yıl önce neredeyse tam da bugünlerde, 3 haziran 1963’te, ben daha henüz 4 yaşımdayken vedalaşmış olsa da bizlerle,
Dünya yurttaşı Nâzım hala özgürce şiirini söyler bizlere.
Çocuklarımız öğrensin, sevdada da, hayatta da,
Aldığımız solukta, yediğimiz lokmada, ve uyuduğumuz uykuda da,
Her dem sanki ab-ı hayattır şiir…
Çocuklarımız bilsin istiyorum, bir deftere iki dize yazmanın ve dönüp yıllar sonra o iki dizede kendiyle selamlaşmanın ne kadar keyifli bir iç yolculuk olduğunu, ve bundan daha büyük bir keyif olmadığını…
Benzer Yazılar
-
EY DOST
-
SEÇTİKLERİMİZ BİZE LAYIK OLACAKMIDIR?
-
KAPILAR…
-
Herkesin konusu: “KKTC ‘deki Seçimler” Şahsımın konusu: “Aidiyetlik”
-
Sokağın Sesimi ? Yoksa Muhalefetin Trolümü ?
-
Dr. Mehmet Çoban’ın kaleminden
-
EVRENSEL OLANLA BÜTÜNLEŞMELİYİZ ÜYOPYAMIZI ÜRETEREK…
-
İmgelerle var olmak ya da olmamak
-
KİBİR
-
BAYRAMLIK…
-
EKİM YAKLAŞIRKEN
-
Para var, huzur var